İnsanoğlunun en temel ihtiyaçları barınma, beslenme ve giyimdir. Eski çağlarda giyime duyulan gereksinim tamamen insanların vücutlarını doğanın etkilerinden koruma düşüncesiyle oluşturdukları bir faktördü. Ancak zamanla bu anlayış değişime uğramış ve özellikle de günümüzde tamamen farklı bir anlayışa bürünmüştür.
Kıyafet algısı zamanla insanların güzel görünme ve dikkat çekme arzuları, daha iyi ve güzeli arama çabaları ile birlikte giyim, stil, moda gibi anlayışları doğurmuştur. Haliyle bu süreç modanın tarihçesini ortaya koymaktadır.
Kıyafet üretimi dış etkenlerden koruma amacıyla üretilirken ilerleyen dönemlerde daha güzeli arama ve farklı kıyafetler ortaya çıkarma amacına dönüşerek moda anlayışı ortaya çıkmıştır. Geçmiş dönemin tarihi sosyal yapısı incelendiğinde o bölgede yaşayan insanların hep aynı tip giyindiği, ancak toplumun ileri gelenlerinin, liderinin yahut da kralının kendini onlardan farklı göstermek istemesiyle farklı bir kıyafet giydiği görülmektedir.
Ortaya çıkan bu davranış özellikle 1400’lü yılların baloları ve defterleri incelendiğinde baloya katılanların kıyafetlerinde aşırıya gitmemeleri gerektiği vurgulanmıştır. Öyle ki Roma döneminde krallar dışında halkın mor rengi kullanması dahi yasaktı.
1845 yılında Elias Howe’un dikiş makinesinin icadına kadar elleriyle dikiş yapıyordu. Modacılar kişiye özel çalışmaktaydılar. Hazır giyim ilk kez Charles Worth ile başlamıştır. Kendi tasarımlarını hazırlayıp müşterilerini görmeleri için çağırıyordu.
Modanın Kısa Tarihi
Moda kavramı ilk olarak 1900’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. 1900 yılında modern yüzyılın terzilerinden Charles Worth’un yanında çalışan Paul Poiret dört yıl sonra Paris’te kendi atölyesini açmıştır. Yarattığı elbiseler terzilik açısından yeni buluş olarak değerlendirilmektedir.
Eski çağlardan 1900’lü yıllara ve günümüze kadar değişen moda sektöründe geçmişin izlerinizi üzerimizde görmek mümkün. Bugün biraz nostalji yaparak o yıllara dönmek istedik. Peki bizimle, 1920’lere kadar uzanan bir moda yolculuğuna çıkmaya hazır mısınız? Özellikle kadınların ilgisini çekebilecek geçmişten günümüze gelen trendler bu yazımızda!
1) 1920’den Günümüze Moda Yolculuğu
1915 yılında Jeanne Lanvin, çiçekli giysilerle büyük ün kazanırken, 1916’da devam eden 1. Dünya Savaşı’nın insanlar üzerindeki etkisi modaya yansıdı. Daha kadınsı ve feminen bir boyutta olan kıyafetler daha sonra askeri tarza yaklaştı.
1920’lere gelindiğinde modada yeni bir dönem başlamış oldu. Artık kadınlar daha özgür ve rahat kıyafetleri keşfetti. Birçok tabu yıkıldı. Daha kadınsı kıyafetler, korseler yerini daha çağdaş ve spor kıyafetlere bıraktı. 1. Dünya Savaşı sonrasında kadınların giyim tarzı yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi bağımsızlık hareketinden etkilendi.
Kadınlara dayatılan o kadınsı saç, elbise, duruş, elbiselerdeki hareketlilik yerini daha sade bir görüntüye bıraktı. Düşük belli dökümlü giysiler, eteklerde saçak, boncuk, payet ve volan 20’lerin trendleriydi. 1921 yılında Chanel, ünlü parfümü No.5’i piyasaya çıkarmıştır. 1927 Salvatore Ferragamo Amerika dönüşünde İtalya’da üretime başlamıştır. Her zaman kusursuz ayakkabılar üretmeyi kendine ilke edinmiştir.
2) Coco Chanel’den Siyah Elbise Trendi
Moda damga vuran ve 1920’lerden günümüze hala etkisi süren ve modanın en önemli markalarından biri olan Coco Chanel, modada unutulmazlara imza atan kadınlardan biridir. Özellikle kadınsı kıyafetlerin, korselerin çok yaygın bir şekilde kullanıldığı dönemde bu moda anlayışını reddetti ve pantolon giyen ilk kadınlardan biri oldu.
Bu hareket özellikle o dönem için bir devrim niteliğindeydi. 1925’te unutulmaz takımlar, vücuda oturan etek ve ceketler, o zaman için oldukça büyük bir moda akımydı. 1926’da “küçük siyah elbise” koleksiyonuyla çığır açtı.
3) 1930-45 Arası Dönem
1939-45 yılları arası 2. Dünya Savaşı’nın olduğu yıllar olmasına rağmen Hepburn, Ingrid Bergman, Reta Hayworth gibi dünyaca ünlü stil sahibi kadınların baş gösterdiği yıllardı. 1940’lı yıllar savaş yılları olmasına rağmen o dönemdeki kıyafetlerin oldukça zengin ve göz kamaştırıcı oludğunu göreceksiniz.
Yıllardır kadınlar tarafında kullanılan ve kullanılmaya da devam edecek olan naylon çorap o dönemde ortaya çıkmıştır. O dönemde kadınlar dikkat çekmeyi çok sevdikleri için bordo ruj ve klasik topuklu ayakkabıları çok fazla kullanmaya başladılar.
Bu dönemde yaşanan büyük ekonomik buhran, modayı da etkiledi. Hazır giyime rağbet azaldı, kadınlar dikiş dikmeye başladı; kıyafetler onarılıp tekrar tekrar giyiliyordu. 1920’lerin özgür ve çağdaş havası da yerini muhafazakârlığa bıraktı. Etek boyları bileğe kadar uzadı, salaş ve erkeksi tarzın yerini kadınsı çizgiler aldı.
30’ların sonuna doğru boyundan bağlı gece elbiseleriyle sırt dekoltesi öne çıktı. 1933’te geniş omuz ve ince bel modaydı. Verev kesimli elbiseler feminen tarzı simgeliyordu.
Moda dünyası 1930’da Schiaparelli sayesinde kadın kıyafetlerinde fermuarla tanıştı. Eldivenler o dönemin en önemli aksesuarıydı. Gece elbiseleri uzun eldivenlerle tamamlanıyordu. Günlük kıyafetlere ise deri ya da kumaş kısa eldivenler eşlik ediyordu. Kadınlar gece-gündüz kürk giyiyordu.
Ayakkabıda ise parmakları ve topukları açıkta bırakan modeller, apartman topuklar, bilekten bağlı ve tokalı modeller modaydı. Çantada boncuklu tasarımlar popülerdi. 30’ların sonlarında deri kullanılmaya başlandı.
4) 1945-1960 Yılları Arasında Moda
1945 yılları sonrasında 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle modaya olan ilgi yeniden canlamıştır. Bu dönemin kıyafetleri genel olarak bol kumaş, kabarık astarlar ve gösterişli yakalar içeriyordu. Giysi üretiminde ise daha çok yüksek bazen de orta kaliteli yün, suni ipek ve deri gibi kumaşlar tercih ediliyordu.
1950’li yıllarda kadınlara dayatılan ve dönemin moda anlayışıyla uyum sağlayan ideal vücut yapısı oldukça ince bel, belirgin kıvrımlı kalçalar ve büyük ama giyilen iç çamaşırı ve kıyafetlerle belli bir kalıba hapsedilmiş göğüslerdi.
Brigitte Bardot stili sarı saçlar gözdeydi. Büyük çantalar 50’lerde popülerdi.
5) 1960 Dönemi ve Hippi Tarzı
1960’lı yıllarda modada yeni romantik bir stil doğmuştur. Ancak bu akım, diğer romantik akımlardan farklıydı. Ülke başkanlarının eşlerinin hakim olduğu bir moda anlayışı tarihe gömülerek, halk giysilerinden gelen bir esinti modaya yön verdi.
Özellikle pançolar, şallar oldukça yaygınlaştı. 1965 Paco Rabanne, metal elbiseler üreterek modada tam bir dalgalanma yaratmıştı. Hippi gençliğinin etkisiyle “hippi” akımı moda oldu. Üst üste takılan kolyeler, bol paçalar, saç bantları, şal desenleri dönemin trendleri arasında yerini aldı.
1960’lı yıllar sadece Hippi tarzını seven geçnlere hitap etmiyordu. Aynı zamanda vücut kıvrımlarını belli eden, daha feminen giyinmekten hoşlanan kadınlara da hitap ediyordu. Özellikle mini etek ve maksi boy etekler o dönemin en çok sevilen kıyafetlerinden biridir.
O döneme dair filmleri izlediğinizde en çok göreceğiniz bir diğer trend ise puantiyelerdir. Özellikle puantiyeli elbiseler oldukça popülerdi. Hanım hanımcık tarz, 60’ların en önemli moda akımıydı. Yumurta topuklar, zarif kıyafetleri tamamlıyordu.
6) 1970’ler ve Disko Tarz
Bu dönemin modasını anlamak için çok da uzağa gitmek gerekmez; zira 60’ların başında Amerika’da doğan hippie kavramı ve 68 kuşağının çiçek çocukları 70’lerin moda anlayışının çıkış noktasıydı.
O yılların trendi iddialı, genç ve modern çizgilerdi: Kısacık dar şortlar, apartman topuklu ayakkabılar, kolsuz atletler, kısa üstler, boyundan bağlı maxi elbiseler, uzun soket çoraplar, desenli pantolonlar, ince kemerler, İspanyol paçalı pantolonlar, yumurta topuklu botlar…
Elbiselerde akıcı kesimler ve biçimsiz çizgiler öne çıktı. 1970’lerin sonlarına doğru disko tarzı parladı. Parlak taytlar ve elbiseler, saç bantları, rengârenk spor ayakkabıları, göz alıcı kıyafetler disko tarzını yansıtıyordu.
Aynı zamanda arabeskin de etkisiyle o dönemde bol paçalı pantolonlar gündem oldu. Bu dönemde 70’li yıllara damgasını vuran en önemli kıyafet ise ; ispanyol paça pantolonlardır.Bu dönemde bayanlar daha çok yakaları uzun ve sivri, kalın manşetli gömlekler tercih etmişler.Desenli süveterler,geniş paçalı pantolonlar ,jileler ve geniş kesimli elbiseler bu döneme damgasını vurmuş kıyafetlerdir.
7) 1980’lerde Madonno Rüzgârı
1980’li yıllar dendiğinde o dönemi bilenler ve araştıranların da hem fikir olduğu en önemli nokta moda tarihinde aşırılığın en fazla olduğu dönem olarak bilinir. 1980’ler tarzı moda benzersiz özellikleri ve kalıcı etkisiyle hafızalarda fazlasıyla yer edinmiştir. 80’ler estetik algıların çok zayıfladığı, uyum ve dengenin alt üst olduğu, renklerin karmaşaya dönüştüğü, modellerde zevksizliğin zirvelerine çıktığı yıllar olarak anılmakta günümüzde. Yani 80li yıllar güzel olanın yerini abartıya bıraktığı yıllar da diyebiliriz.
Bu dönemde belirli markalar oldukça dikkat çekti. Ralph Lauren ve Calvin Klein bu önemli markalardan birkaçıydı. 80’lerde filmlerde giyilen bazı parçalar günlük hayatta da oldukça moda oldu ve sweatshirt de bunlardan biridir. Türk filmlerine baktığınızda aerobik, egzersiz ve dansın çok yaygın olduğunu görebilirsiniz.
Özellikle 80’ler dendiğinde akla Madonna ve Michael Jackson’ın rekor kıran albümleri ve tarzları gelmekte. Kırmızı-siyah deri pantolon ve ceket, eldiven, güneş gözlüğü ve büklüm büklüm saçlarla Michael Jackson taklidi yapan gençler ortalığı sardı.
8) 1990’lar ve Meşhur Taytları
1990’lar dendiği zaman akla ilk olarak yüksek bel jean’ler, t-shirt’ler gelir. 90’lı yıllar her anlamda karma ruha sahip canlı renklerle dolu bir dönemdi. Öyle ki saçlardan, aksesuara, makyajdan kıyafete kadar her anlamda kendini gösteriyordu. Kısaca her şey canlı renklerden oluşuyordu.